Otizm Dünyası
Temple Grandin. Bir otistik. Üstelik de ABD'de tanınmış bir hayvan davranışı profesörü ve hayvancılık donanımı tasarımcısı. Otizmle yaşamı anlattığı bir de kitabı var: "Resimlerle Düşünmek". Kitapta ulaştığı sonuç ilginç, "Parmaklarımı şaklatıp otizmden kurtulabilecek olsam bunu yapmazdım. Çünkü o zaman kendim olmazdım" diyor.
Temple Grandin, "ben resimlerle düşünürüm" diyor: "Sözcükler benim için ikinci bir dil gibidir. Konuşulan ve yazılan sözcükleri beynimin içinde bir videokaset gibi dönen renkli ve sesli filmlere dönüştürürüm".
O, ne bir ressam ne de bir yönetmen. Kendi anlatımıyla, "otizmin daha iyi anlaşılması ve otistik olmayan bir dünyada kendi değerini, rolünü bulmak için mücadele eden bir hayvan davranışı profesörü ve hayvancılık donanımı tasarımcısı". Grandin'in TOHUM Türkiye Otizm Erken Tanı ve Eğitim Vakfı'nın Türkçeye kazandırdığı "Resimlerle Düşünmek" kitabıyla, otizm ilk defa içeriden biri tarafından anlatılıyor. Mehmet Celil İftar'ın çevirdiği ve Doğan Yayınları'ndan çıkan kitap, yetenekli bir otistiğin kim ve ne olduğu hakkında bir kimlik çalışması. Bu arayış, bizlere otistik binlerce insanın hissettikleri, düşündükleri ve yaptıklarını anlamak için bir kapı aralıyor. Oysa kitabın önsözünde Grandin'in doktoru Dr. Oliver Sacks'ın dediği gibi otizm hâlâ çoğu insan için, konuşamayan, devamlı sallanan, bağıran, ulaşılmaz, insan temasından kopmuş bir "çocuk". "Hemen her seferinde otistik özellikler gösteren çocuklardan bahsederiz, yetişkinlerden değil" diyor Dr. Sacks ve ekliyor:
"Sanki bu çocuklar asla büyümezlermiş ya da gizemli bir şekilde gezegenimizden, toplumumuzdan buharlaşıp giderlermiş gibi."
Kitap, otistiklerin attığı çığlıkların, yatak altına ya da dar yerlere girmekten hoşlanmalarının, hayatları boyunca kucaklanmaya karşı duydukları özleme rağmen dokunulmaktan korkmalarının nedenini, neler hissettiklerini ve neleri hissedemediklerini anlamak için güzel bir kaynak. Anlatılan Grandin'in hayatı; çocukluğu, tahammül edemediği korku, ses ve dokunma duyuları, ağlayışları, insanlarla iletişimi keserek durmadan sallanışı, ani bir hırçınlık nöbetinde dışkısını etrafa fırlatışı, temas arzusu ve buna rağmen duyduğu korku, dikkatini saatler boyu parmağındaki kıvrımlara verişi, ilk konuşma girişimi, yaşamı boyunca yaşadığı bir kuruma kapatılma korkusu.... Bir de başarıları... Grandin, 1970'te Franklin Pierce'ten psikolojide yüksek lisans derecesiyle mezun olmuş ve doktorasını Arizona'da tamamlamış. O şimdi hayvan davranışı profesörü ve hayvancılık donanımı tasarımcısı olarak tanınıyor ve ABD'deki çiftlik hayvanları tesislerinin üçte birinin tasarımı ona ait.
Grandin'in diğer çocuklardan farklı olduğunu annesi ilk defa, onunla yaşıt olan komşularının kızı gibi konuşmadığında anlamış. "Dinmeyen huysuzluk nöbetleri ve yapışkan dışkıma ilgimle, iki yaşında, çekilmez bir bebekmişim" diyor Grandin, "Konuşma yokluğu, göz kontağı kuramama, işitme engelli gibi görünme, bireylere karşı ilgisizlik ve devamlı boşluğa bakma. Beni bir nöroloğa götürdüler ve uygulanan testler işitme engelli olmadığımı açığa çıkarınca 'beyin hasarlı' olarak etiketlendim"...
GERİ ÇEKİLMEK YA DA ATEŞE KARŞI ATEŞ
Grandin'in farklı olduğunu anlaması ise lise yıllarını bulmuş; "Neden arkadaşlarımla uyuşamadığımı, nerede yanlış yaptığımı anlayamıyordum. Ne kadar çabalasam da alaylarından kurtulamıyordum. 'Beygir', 'kasetçalar' ve zayıf olduğum için 'kemikli' diye çağrılıyordum. O günlerde, 'beygir' ve 'kemikli'yi anlasam da 'kasetçalar' kafamı karıştırıyordu. Şimdi, durmadan her şeyi kelimesi kelimesine tekrarlarken, bir kasetçalara benzediğimi çıkarabiliyorum. Ancak o zamanlar, niçin sosyal bir başarısızlık örneği olduğumu kavrayamıyordum. Ahırın çatısını onarmak ya da binicilik gösterisinden önce atlarla çalışmak gibi ustası olduğum işlere sığınmaya çalışıyordum".
Grandin'in ergenlikle birlikte en temel duygusu korku olmuş. Özellikle de alay konusu olma korkusu... Öyle ki sokağın karşısına bile biri ona seslenecek korkusuyla geçermiş. Ta ki, önünde iki yol olduğunu anlayana kadar; "Ya geri çekilip eve kapanarak, alışverişe bile gitmeye korkan bir agorafobiğe dönmek ya da ateşe karşı ateş"... O, ateşi seçmiş.
Hayatı boyunca duyduğu kucak özlemini dokunulmadan gidermenin yolunu da bulmuş. Sığır sıkıştırma bölmelerinden esinlenerek, basınç uygulayan bir "sıkıştırma aleti" yapmış. "Şefkatli olma fikrini kavramam çok zordu" diyor Grandin, "Evimizin kedisini okşamayı beceremezdim. Onu çok sıkı tuttuğum için benden kaçardı. Kucaklamanın verdiği yatıştırıcı etkiden sonra bu hoş duyguyu kediye aktarmayı başarabilmiştim. Eğer bu makineyi hiç kullanmamış olsaydım, bir kaya kadar sert ve duygusuz kalacaktım".
SEVİNCE EN YAKIN DUYGUM...
Hayatındaki en zor aşamaların başında ise liseden üniversiteye geçiş süreci geliyor. Çünkü otistik özellikler gösteren bireyler, her değişimde büyük zorluklar yaşarlar. O, bunu kapı ve pencere sembolleriyle çözmüş. Nasıl mı? Her büyük değişiklikte, hayatının dönemlerini bir kapı ya da pencereden geçiş şeklinde canlandırarak. Onun için sosyal ipuçları hiçbir anlam ifade etmiyor. Otizmle ilgili katıldığı kongrelerde, cinsel ilginin ipuçlarını fark edemedikleri için flörtleri tarafından tecavüze uğrayan kadınlarla karşılaşmış.
Otizmin Grandin'e getirdiği bir de yarar var; görsel tasarım yeteneği, "Bugün herkes özel gözlükler takarak, video oyunlarının içine daldığı, yeni sanal gerçeklik bilgisayar sistemlerinden heyecan duyuyor. Benim için bunlar kaba çizgi filmlerden farksız. Zihnimde daha iyi ve hızlısını yapabilirim" diyor.
Yine de kaçırdıklarının farkında. Tıpkı "barış" kelimesinin bir güvercin, Kızılderililerin barış çubuğu ya da televizyon haberlerinde imzalanan bir barış antlaşması ile özdeşleştirene kadar onun için hiçbir anlam ifade etmemesi gibi.
Bu anlamsızlıklardan kurtulmanın yolunu soyut fikirleri, resimlere dönüştürmekte bulmuş. Yine de bu kural her şey için geçerli olamamış, "Başkaları bir günbatımını bayılarak seyrederken bir şeyler kaçırdığımı biliyorum. Güzel olduğunu anlıyor, ancak onu hissedemiyorum. Sevince en yakın duygum, bir tasarım sorununu çözdüğümde yaşadığım heyecanlı zevktir" diyor ve ekliyor:
"Duygularım çoğu insandan daha basittir. İnsan ilişkisindeki karmaşık duyguları tanımam. Sadece korku, kızgınlık, mutluluk, üzüntü gibi basit duyguları anlarım."
Yine de, "parmaklarını şaklatıp otizmden kurtulabilecek" olsa bunu yapmayacağını söylüyor. "Çünkü" diyor, "o zaman kendim olmazdım. Otizm kişiliğimin bir parçasıdır. Oysa Donna Williams 'Otizm ben değilim, o yalnızca kim olduğumu kontrol eden bir bilgi işlemleme sorunu' diyor. Kim haklı? Sanırım her ikimiz de, çünkü yelpazenin farklı yerlerinde duruyoruz". l
Otizm Dünyası
KİTAP TANITIMI-RESİMLERLE DÜŞÜNMEK-TEMPLE GRANDİN
Resimlerle düşünmek
Otizmin İçerden Anlatımı
Temple Grandin
Otizm üzerine yazılmış en önemli, çok şaşırtıcı ve olağanüstü bir kitap. Doğan Kitap ve Tohum Vakfı işbirliğiyle..
Temple Grandin, Birleşik Devletler'deki tüm çiftlik hayvanları tesislerinin üçte birinin tasarımını yapmış yetenekli bir hayvan bilimci. Ayrıca otizm konusunda da sık sık konuşmalar yapıyor, çünkü Temple Grandin otistik, dünyayı, biz diğerlerinin anlayamayacağı bir şekilde düşünüyor, hissediyor ve yaşıyor. Bu kitap; olağanüstü bir insanın otizm bilmecesini aydınlatan bir belgeseli...
Sadece otizmin değil, genel insan ve hayvan, düşünce ve duyma biçimlerine ilişkin benzersiz bir bakış açısı. Bilgelikle adlandırılabilecek içgörüler...
Deborah Tanen
Çok şaşırtıcı ve olağanüstü bir kitap. Yazar, kendi yaşamı ve sözcüklerle düşünenlerin yaşamları arasındaki farkları şaşırtıcı bir dille anlatıyor.
Philadelphia Inquirer
Colorada Devlet Üniversitesi Hayvan Bilimleri Bölümü'nden doçent olan Temple Grandin; otistik bir bireyin dünyasının kapılarını bizlere aralarken, otizmde birçok konunun da tekrar tartışılmasına yol açıyor.
Temple Grandin, Birleşik Devletler'deki tüm çiftlik hayvanları tesislerinin üçte birinin tasarımını yapmış yetenekli bir hayvan bilimci. Ayrıca otizm konusunda da sık sık konuşmalar yapıyor, çünkü Temple Grandin otistik, dünyayı, biz diğerlerinin anlayamayacağı bir şekilde düşünüyor, hissediyor ve yaşıyor. Bu kitap; olağanüstü bir insanın otizm bilmecesini aydınlatan bir belgeseli...
Sadece otizmin değil, genel insan ve hayvan, düşünce ve duyma biçimlerine ilişkin benzersiz bir bakış açısı. Bilgelikle adlandırılabilecek içgörüler...
Deborah Tanen
Çok şaşırtıcı ve olağanüstü bir kitap. Yazar, kendi yaşamı ve sözcüklerle düşünenlerin yaşamları arasındaki farkları şaşırtıcı bir dille anlatıyor.
Philadelphia Inquirer
Colorada Devlet Üniversitesi Hayvan Bilimleri Bölümü'nden doçent olan Temple Grandin; otistik bir bireyin dünyasının kapılarını bizlere aralarken, otizmde birçok konunun da tekrar tartışılmasına yol açıyor.
Otizm benim bir parçam...
Temple Grandin. Bir otistik. Üstelik de ABD'de tanınmış bir hayvan davranışı profesörü ve hayvancılık donanımı tasarımcısı. Otizmle yaşamı anlattığı bir de kitabı var: "Resimlerle Düşünmek". Kitapta ulaştığı sonuç ilginç, "Parmaklarımı şaklatıp otizmden kurtulabilecek olsam bunu yapmazdım. Çünkü o zaman kendim olmazdım" diyor.
Temple Grandin, "ben resimlerle düşünürüm" diyor: "Sözcükler benim için ikinci bir dil gibidir. Konuşulan ve yazılan sözcükleri beynimin içinde bir videokaset gibi dönen renkli ve sesli filmlere dönüştürürüm".
O, ne bir ressam ne de bir yönetmen. Kendi anlatımıyla, "otizmin daha iyi anlaşılması ve otistik olmayan bir dünyada kendi değerini, rolünü bulmak için mücadele eden bir hayvan davranışı profesörü ve hayvancılık donanımı tasarımcısı". Grandin'in TOHUM Türkiye Otizm Erken Tanı ve Eğitim Vakfı'nın Türkçeye kazandırdığı "Resimlerle Düşünmek" kitabıyla, otizm ilk defa içeriden biri tarafından anlatılıyor. Mehmet Celil İftar'ın çevirdiği ve Doğan Yayınları'ndan çıkan kitap, yetenekli bir otistiğin kim ve ne olduğu hakkında bir kimlik çalışması. Bu arayış, bizlere otistik binlerce insanın hissettikleri, düşündükleri ve yaptıklarını anlamak için bir kapı aralıyor. Oysa kitabın önsözünde Grandin'in doktoru Dr. Oliver Sacks'ın dediği gibi otizm hâlâ çoğu insan için, konuşamayan, devamlı sallanan, bağıran, ulaşılmaz, insan temasından kopmuş bir "çocuk". "Hemen her seferinde otistik özellikler gösteren çocuklardan bahsederiz, yetişkinlerden değil" diyor Dr. Sacks ve ekliyor:
"Sanki bu çocuklar asla büyümezlermiş ya da gizemli bir şekilde gezegenimizden, toplumumuzdan buharlaşıp giderlermiş gibi."
Kitap, otistiklerin attığı çığlıkların, yatak altına ya da dar yerlere girmekten hoşlanmalarının, hayatları boyunca kucaklanmaya karşı duydukları özleme rağmen dokunulmaktan korkmalarının nedenini, neler hissettiklerini ve neleri hissedemediklerini anlamak için güzel bir kaynak. Anlatılan Grandin'in hayatı; çocukluğu, tahammül edemediği korku, ses ve dokunma duyuları, ağlayışları, insanlarla iletişimi keserek durmadan sallanışı, ani bir hırçınlık nöbetinde dışkısını etrafa fırlatışı, temas arzusu ve buna rağmen duyduğu korku, dikkatini saatler boyu parmağındaki kıvrımlara verişi, ilk konuşma girişimi, yaşamı boyunca yaşadığı bir kuruma kapatılma korkusu.... Bir de başarıları... Grandin, 1970'te Franklin Pierce'ten psikolojide yüksek lisans derecesiyle mezun olmuş ve doktorasını Arizona'da tamamlamış. O şimdi hayvan davranışı profesörü ve hayvancılık donanımı tasarımcısı olarak tanınıyor ve ABD'deki çiftlik hayvanları tesislerinin üçte birinin tasarımı ona ait.
Grandin'in diğer çocuklardan farklı olduğunu annesi ilk defa, onunla yaşıt olan komşularının kızı gibi konuşmadığında anlamış. "Dinmeyen huysuzluk nöbetleri ve yapışkan dışkıma ilgimle, iki yaşında, çekilmez bir bebekmişim" diyor Grandin, "Konuşma yokluğu, göz kontağı kuramama, işitme engelli gibi görünme, bireylere karşı ilgisizlik ve devamlı boşluğa bakma. Beni bir nöroloğa götürdüler ve uygulanan testler işitme engelli olmadığımı açığa çıkarınca 'beyin hasarlı' olarak etiketlendim"...
GERİ ÇEKİLMEK YA DA ATEŞE KARŞI ATEŞ
Grandin'in farklı olduğunu anlaması ise lise yıllarını bulmuş; "Neden arkadaşlarımla uyuşamadığımı, nerede yanlış yaptığımı anlayamıyordum. Ne kadar çabalasam da alaylarından kurtulamıyordum. 'Beygir', 'kasetçalar' ve zayıf olduğum için 'kemikli' diye çağrılıyordum. O günlerde, 'beygir' ve 'kemikli'yi anlasam da 'kasetçalar' kafamı karıştırıyordu. Şimdi, durmadan her şeyi kelimesi kelimesine tekrarlarken, bir kasetçalara benzediğimi çıkarabiliyorum. Ancak o zamanlar, niçin sosyal bir başarısızlık örneği olduğumu kavrayamıyordum. Ahırın çatısını onarmak ya da binicilik gösterisinden önce atlarla çalışmak gibi ustası olduğum işlere sığınmaya çalışıyordum".
Grandin'in ergenlikle birlikte en temel duygusu korku olmuş. Özellikle de alay konusu olma korkusu... Öyle ki sokağın karşısına bile biri ona seslenecek korkusuyla geçermiş. Ta ki, önünde iki yol olduğunu anlayana kadar; "Ya geri çekilip eve kapanarak, alışverişe bile gitmeye korkan bir agorafobiğe dönmek ya da ateşe karşı ateş"... O, ateşi seçmiş.
Hayatı boyunca duyduğu kucak özlemini dokunulmadan gidermenin yolunu da bulmuş. Sığır sıkıştırma bölmelerinden esinlenerek, basınç uygulayan bir "sıkıştırma aleti" yapmış. "Şefkatli olma fikrini kavramam çok zordu" diyor Grandin, "Evimizin kedisini okşamayı beceremezdim. Onu çok sıkı tuttuğum için benden kaçardı. Kucaklamanın verdiği yatıştırıcı etkiden sonra bu hoş duyguyu kediye aktarmayı başarabilmiştim. Eğer bu makineyi hiç kullanmamış olsaydım, bir kaya kadar sert ve duygusuz kalacaktım".
SEVİNCE EN YAKIN DUYGUM...
Hayatındaki en zor aşamaların başında ise liseden üniversiteye geçiş süreci geliyor. Çünkü otistik özellikler gösteren bireyler, her değişimde büyük zorluklar yaşarlar. O, bunu kapı ve pencere sembolleriyle çözmüş. Nasıl mı? Her büyük değişiklikte, hayatının dönemlerini bir kapı ya da pencereden geçiş şeklinde canlandırarak. Onun için sosyal ipuçları hiçbir anlam ifade etmiyor. Otizmle ilgili katıldığı kongrelerde, cinsel ilginin ipuçlarını fark edemedikleri için flörtleri tarafından tecavüze uğrayan kadınlarla karşılaşmış.
Otizmin Grandin'e getirdiği bir de yarar var; görsel tasarım yeteneği, "Bugün herkes özel gözlükler takarak, video oyunlarının içine daldığı, yeni sanal gerçeklik bilgisayar sistemlerinden heyecan duyuyor. Benim için bunlar kaba çizgi filmlerden farksız. Zihnimde daha iyi ve hızlısını yapabilirim" diyor.
Yine de kaçırdıklarının farkında. Tıpkı "barış" kelimesinin bir güvercin, Kızılderililerin barış çubuğu ya da televizyon haberlerinde imzalanan bir barış antlaşması ile özdeşleştirene kadar onun için hiçbir anlam ifade etmemesi gibi.
Bu anlamsızlıklardan kurtulmanın yolunu soyut fikirleri, resimlere dönüştürmekte bulmuş. Yine de bu kural her şey için geçerli olamamış, "Başkaları bir günbatımını bayılarak seyrederken bir şeyler kaçırdığımı biliyorum. Güzel olduğunu anlıyor, ancak onu hissedemiyorum. Sevince en yakın duygum, bir tasarım sorununu çözdüğümde yaşadığım heyecanlı zevktir" diyor ve ekliyor:
"Duygularım çoğu insandan daha basittir. İnsan ilişkisindeki karmaşık duyguları tanımam. Sadece korku, kızgınlık, mutluluk, üzüntü gibi basit duyguları anlarım."
Yine de, "parmaklarını şaklatıp otizmden kurtulabilecek" olsa bunu yapmayacağını söylüyor. "Çünkü" diyor, "o zaman kendim olmazdım. Otizm kişiliğimin bir parçasıdır. Oysa Donna Williams 'Otizm ben değilim, o yalnızca kim olduğumu kontrol eden bir bilgi işlemleme sorunu' diyor. Kim haklı? Sanırım her ikimiz de, çünkü yelpazenin farklı yerlerinde duruyoruz". l
Toplam 850707 ziyaretçi (1695849 klik) burdaydı!
ARTIK BU ADRESTEYİM
;